21 Eylül 2008 Pazar

Kurtlar Vadisi Analizi: Bölüm 5



KURTLAR VADISI ANALIZLERI - 5

KONSEYE GİRİŞ

Kurtlar vadisi hem dizi olmasının hem de senaryosunun güçlü olmasının avantajlarını çok iyi kullanmış ve sağlam ve oturaklı karakterler yaratmıştı. Diziye giren karakter öldürülmeden ( işin gerçeği bu ölmeyen neredeyse kalmadı dizide) önce tanıtılıyor hatta ve hatta bazı yönleri sevdiriliyordu. Bu noktada Konsey ve karakterleri çok iyi işlenmişti. Polat Alemdar, Çakır ve Aslan Bey bir kenara dizinin en önemli noktası Konseyi idi. Aslında dizinin merkez noktasıda Konseydir ancak bu nokta bazen gereksiz yere farklı yönlere kaydı.

Benim için Alattin Çakıcı'nın bazı yönlerinin gerçekten işlendiği karakter olan Testere Necmi başlangıçta çok kötü işlenmesine rağmen daha sonra oturan bir karakter olmuştu. Gerçek hayattaki karşılığı olarak Sarı Avni veriliyor ancak birebir kıyaslamamak gerekli.

Dizinin ilk 30 bölümünde soğuk ve acımasız kötüler ve ana düşman olan Baron ve Kılıç'ın ise dizide sonradan aldıkları pozisyon itibariyle başlara göre çok ilginçleştiler hatta içlerindeki insan sevgisi doruk noktasına ulaştı.

Tombalacı, Hüsrev Ağa ve Samuel Vanunu ise oldukça yerinde ve kıvamında işlenmiş karakterler olarak diziyi götürdüler. Bu 3 karakterin ve özellikle Laz Ziya'nın dizinin dinamikleri olduğunu söylemek yanlış olmaz, yanlız Türkiyenin şartları düşünüldüğünde Hüsrev ağa karakteri konusunda biraz silik kalındığını düşünüyorum. Nizamettin karakteri ise sona saklanırken bir ara unutuldu izlenimi verdi. Bir anda herşeye hakim olması pek uymadı gibi. Belkide verilmek istenen buydu.
Konsey ile ilişkilendirilen gerçek hayattan isimler ve benim bunlar üzerine kendimce yaptığım bazı ilişkilendirmeler var. Bu şekilde konsey üyelerini daha iyi tanıyabiliriz ve belkide bazı eksik kalan parçalar yerine daha rahat oturur. Konseye geçmeden önce dizinin başlangıcında ismi geçen Önder Zülfü Koşal hem yakın tarihimizin hemde dizinin kilit ve başlangıç noktası olduğu için öncelikle onu hatırlayalım. İsim seçimi nedeni ile de birebir örtüştüğünü düşünüyorum;

ÖMER LÜTFÜ TOPAL : Kumarhaneciler kralı olarak bilinen Ömer Lütfü Topal Türkiye'de 20, KKTC, Polonya, Romanya, Azerbaycan ve Türkmenistan'da 6 kumarhaneye sahipti
.

Eroin kaçakçılığı yüzünden Belçika ve ABD'de hapiste yattı.

1984'te serbest kalan Topal Türkiye'ye döndü 1990 yılında Caddebostan Büyük Kulübün işletmeciliğini yapmaya başladı.

28 Temmuz 1996 gecesi Yeniköy'de çapraz ateşe alınarak öldürüldü.
Silahlar olay yerinde bırakıldı. Bu öldürme olayında Özel Harekat üyesi Ercan Ersoy, Ayhan Çarkın ve Oğuz Yorulmaz'ın isimleri yanında, Tansu Çiller ve Mehmet Ağar'ın da adı geçti.


KONSEY

Mehmet Karahanlı - Tuncay Özilhan veya Rahmi Koç veya Mehmet Emin Karamehmet:

Bu noktada en ilginç işlenen karakter Mehmet Karahanlı oldu bence. Çünkü birçok ismin bir sentezi olarak ortaya konuldu. Özellikle yaşam tarzı ve stilini gözönünde bulundurursak Rahmi Koç'u andırdığını söyleyebilirim. Karahanlının dizinin başındaki acımasız kimliği dizinin sonunda iyi aile babasına döndü. İyi bir tiyatro oyuncusunun bazen kötü kullanıldığı ve üzerinden anlatılacak birçok mesele olan bir karakterin kısa diyaloglar ile harcandığını söyleyebiliriz. Yinede bu dizideki Karahanlı karakteri yakın tarihimizdeki birçok konuya ışık tutan bir tiplemedir.
Laz Ziya - Dündar Kılıç:

Olaylar ele alındığında en net işlenen kişilik olarak Laz Ziya'yı görebiliriz. Gerçekle, diziyi birbirine karıştırmazsak İstemi Betil'in yıldızlaştığı ve çok önemli bir kötü adam yarattığını söyleyebiliriz. Ancak Laz Ziya ve Çakır ilişkisi gerçek hayatla ne kadar paraleldi bilemiyorum çünkü Çakıcı gerçekten de dizide Çakır üzerinden işlenmiş ise "Aleme" getirdiği ters racon ve Dündar Kılıç gerçeği biraz sönük kaldı. Çünkü Dündar Kılıç aslında raconunda önemli bir ismiydi bu yönden Laz Ziya'yı Dündar Kılıç üzerinden işlenen Karadenizli bir "Silah kaçakçısı" olarak ele almak daha doğrudur. Kızları ile sorunlar ve eskiye yapılan yolculuklar ile tutkulu belkide hastalıklı bir hiddeti Laz Ziya ile işlemeleri çok önemli idi. Ancak ben dizinin bu kısımlarını hızlı geçtim, yinede genel izleyici için gayet başarılıdır bu bölümler.
Testere Necmi - Yaşar Avni Musullulu yani Sarı Avni:
Birkaç internet sitesinde daha bu eşleştirmeyi okudum. Ancak ben israrla Testere Necmi'nin Alaattin Çakıcı'nın bazı yönleri olduğunu veya onun bazı yönlerinin Testere'nin üzerinden işlenildiğini düşünüyorum. Sarı Avni'nin gerçek hayatta susurluk ilişkileri ve Çatlı ile bağlantısı düşünülürse Testere farklı bir kimlikte gerçek hayatta karşımıza çıkıyor. Bence dizinin diğer bir sentez tiplemesidir. Ancak detaylı olarak kimlerin sentezlendiğini çözemedim. Buradan MIT raporunu okuyup detaylı bilgi alabilirsiniz.

Bu arada öldürülen JITEMci Cem Erseven'in lakabıda "Testeredir" ama alakası olduğunu sanmıyorum.
Tombalacı Mehmet - Ali Fevzi Bir:

Tombalacı tiplemeside ilginçtir. Eski Türk filmleirnde gördüğümüz her türlü kötülüğü yapabilme kapasitesi olan ve aklından çok aksiyonu seven ama kurnaz olan anında yeni bir strateji geliştirebilecek bir karakter olarak konsey içindeki eski Türk filmlerine yapılan en önemli atıftır ki dizide çabuk harcanmaması gayet güzel oldu. Eşi Ester ve İsrail bağlantıları ve diğer bütün detayları bilmiyorum ancak dizide Ömer Lütfü Topal ve Ali Fevzi Bir detaylarına pek girilmedi zaten. Tombalacı karakterinin hazırlanışı çok iyi olmasada son bölümlerinde bence diziye damgasını vuran bir oyunculuk ve tipleme ortaya çıktı.
Hüsrev Ağa - Abuzer Uğurlu ve Yardımcısı Şeyhmuz -Şeyhmuz Daş:

Çok tekdüze işlenen bir tipleme oldu. Türkiyedeki eroin trafiği işlendiğinde çok daha ağırlığı olan bir kişilik olabilridi. Kaldıkı çok acımasız olması gereken bir pozisyonda olmasına rağmen alttan alan oldu. Bence konsey içinde en kötü işlenen ama pozisyonu itibari ile en öenmli konsey üyesi oldu. Öldürülme sahnesi ise bence çok iyiydi. Şeyhmuz Daş ise bence çok farklı bir açıdan işlenmiş oldu. Kurulan sehemler ve aldıkları pozisyon itibari ile Hüsrev Ağa'nın Kılıç tarafından kılıçla öldürüldüğü sahneye kadar olan kısımda bu karakter çok daha acımasız olmalıydı bence. Çünkü ülkemizde uyuşturucu kaçakçılığı önemli bir silahlı gücede sahiptir. Orada Kişrve ve Pala Hüsrev Ağa'ya göre daha gerçekçi oldu.
Nizamettin Güvenç - Aydoğan Semizer:
Aydoğan Semizer'i çok az tanıyorum ki zaten basının önündeki bir kimse olmadı sanırım. Dizide de Nizamettin'i pek öne çıkartmadılar belkide sonunu beklediler (sonunu düşünen kahraman olamıyordu gerçi). Dizide yetersiz işlenen ama en sonda çok önemli bir noktada devreye giren Nizamettin bence çok daha iyi işlenebilirdi. Bu noktada senaryo binbir olay arasında ihmal etti gibi. Herşeyin onda bittiğini öğrenmek dizi izleyicileri içinde bir hayalkırıklığı olmuş olabilir. Dizide havada kalan 2-3 noktadan birisi onda yaratmaya çalıştıkları gizem olabilir. Yani gizem noktasında başarılı oldular ama o noktada Nizamettin üzerinden bazı konuları anlatmadılar. Kılıç'ı öldürdüğü sahneyi hiç beğenmedim.
Samuel Vanunu - Üzeyir Garih:
Bu kadar direkt olarak Üzeyir Garih işlenmiş ise gerçekten hoş birşey olmamış diyebilirim. Ülkemizdeki birçok önyargının işlendiği iki tiplenmeden birisidir Vanunu. Bazı Türk-İslam sentezi açılımlarına göre Yahudi, Ermeni veya Rum ise kötüdür noktasında biraz acımasız işlenen bir tip. Birde dizinin İsrail paranoyası olması zaten ilginçtir ki bu kadar direkt abzı şeylerin verilmesi rahatsız edici. Vanunu tiplemesi bu yönden başarılı bir tiplemedir ancak madalyonun sadece bir yönünü gösteriyor. Oyunculuk ise takdire şayan. Aslında karısı ile yaşadıklarının öne çıkartılması yaratılan bu karaktere farklı bir hava verdi.
İplikçi Nedim - Nesim Malki:
Bir diğer üçkağıtçı gayri müslim olarak işlenen İplikçi Nedim ise sanırım gerçek hayatı en fazla çağrıştıran tiplemelerden birsidir. Ihlamur ve paracıkları ile kendine has güzel bir rol oturtan bu tiplemeyi ben çok başarılı buldum. Vurgulanan Cimriliği ise Nesim Malki'yi iyice vurgulamak için işlendiğini düşündürtüyor. Konsey'in önemli bir ferdi olarak bence güzel bir tipleme idi. Onun üzerinden anlatılan bazı olaylar ise bence gayet güzel işlendi genede banka olaylarına daha girebilirlerdi. Aslında dizide en uzun süre aktif rol alan ve herkesin kasası olması oldukça iyi işlenen bir tipleme olduğu düşünülürse dizi için unutulmaz bir karakter yaratılmış oldu.
Kılıç - Nihat Akgün veya ???:
Basından takip ettiğim bir isimdi Nihat Akgün. Dizide Kılıç, Nihat Akgündür diye yazılan o kadar çok site vardı ki bende buraya ekledim. Bu konuda pek bir paralellik yok bence.
Nihat Akgün ülkücülüğü çok öne çıkartmış idi. Kaçakçılık konusunda da ün yapmıştı. Dizideki Kılıç ise önemli bir işadamının sağ kolu ve tarz stil sahibi bir kişilik olarak gösterildi. Bu nedenle Kılıç tiplemesinide başarılı bulmama rağmen gerçek hayatta birebir veya kısmen ilişkilendirilecek bir yön görmedim. Eğer senaristler Nihat Akgün'e paralel bir tipleme yapmış olsalardı sanırım Kılıç bu dizide Çakır kadar aktif olmalıydı. Ancak çok farklı bir profil çizdiğini ve tabiiki dizinin hayal ürünü olduğunu unutmayalım.
Deve Tuncay / Tuncay Kantarcı - Tuncay Mataracı:

Tuncay Mataracı eski bir bakandı dizide isim benzerliği ve bilgilerin bu kadar direkt verilmesi ne kadar doğrudur bu bende hep soru işareti yaratan bir nokta bir detaydır. Yani gerçek hayat ile çok yakın bir kişilik oluşturuyor ve hayali olduğu söylenen ve işlenen bir dizide hayat buluyor. Hayal ürünü diye yazılsa bile 36 sene mahkumiyet almış birisinin bu kadar net işlenmesi bence hoş olmamış. Başroldeki Wöber'in performansı ise tek kelime ile harika. Müthiş bir tipleme diyebilirim. Mizah ve Türk usulü ticareti çok güzel işlediler. Yeni dizide ise bütün o diziye ve Karahanlıya rağmen tertemiz bir kimlikte olması ise ilginçtir. Şu an yeni dizinin önemli bir demirbaşı gibi gözüküyor.
Halo - Halil Havar:


Halo dizinin sempatiği, oysa gerçek hayatta Halil Havar için yazılanlar çok farklı. Hollanda'da hapishaneden kaçırılma hikayesi ile çok büyük bir isim yapmıştı.19 Şubat 1991'de İtalyan mafyasının ünlü ailelerinden Trappaniler tarafından helikopterle kaçırıldı. Dizide ise Bizim İtalyanımız Polat Alemdar onu kaçırdı. Dizide değinilmedi olsa Kısmetim ile ilgili sehemde normal yaşamda Halil Havar'ında ismi geçer. Uslanmayan Halil İbrahim olarak diziye canlılık getirdi ama kısıtlı bir tipleme olması gerekiyordu ve olduda.

Ama "Uslan be Halil İbrahim" gerçek hayattaki Halil Havar'a bir göndermemi acaba...?
Gelecek Bölüm: Türk sinemasındaki Konseyler ve Kurtlar Vadisi Konseyleri

Yazan: Utku Uluer

6 Eylül 2008 Cumartesi

Doc & Carol Mc COY - THE GETAWAY 1972


THE GETAWAY
"Meksika vizesi ve pasaport istiyorum"
Steve Mc Queen - Doc Mc Coy

Usta banka soyguncusu Doc Mc Coy(Steve Mc Queen) Teksas'ta ki bir hapishanede tahliye edilebilme umutlarıyla görüşe çıkmaktadır. Yasal yollarla tekrar özgür olabileceğini anlayamayınca son bir büyük iş çevirme koşuluyla bölgenin en nüfuzlu toprak ağalarından Jack Benyon'un(Ben Johnson) teklifini kabul eder.

Karısı Carol (Ali Mac Graw) ile beraber bir ekip olarak çalışan Doc kısa bir hasret gidermenin ardından yeni işi üzerinde çalışmaya koyulur. Bu iş için kendilerine verilen tecrübesiz şöför Frank (Bo Hopkins) ve arkada şahit bırakmayan katil-soyguncu Rudy(Al Lettieri) ile beraber soygunu planlar.


Doc'un soygun bitene kadar anlayamadığı bir gerçek vardır. Karısı onu içeriden çıkartabilmek için Benyon'la yatmıştır ve anlaşma gereği iş bittikten sonra kocasını öldürecektir ama işler patronların planladığı gibi gelişmez. Etraflarında ki herkesin kendilerinden çok daha kötü olduğu bir dünyanın içinde kalan çiftin kendi iç hesaplaşmalarını bir tarafa bırakıp bu işten sıyrılana kadar birlikte hareket etmeleri gerektiğini anlar.

Meksika'ya kadar uzayacak bu kaçış öyküsünde Teksaslı büyük patronların ekibi, polis ve öldüğü düşünülen eski bir ortak peşlerindedir.


SAM PECKINPAH'tan şiirler:

The Getaway, Amerikan sinemasının asi çocuklarından ve sinema tarihinde devrim niteliğinde ki yeniliklere imza atmış büyük usta Sam Peckinpah'ın klişeleşmiş tekniklerini olanca rahatlığıyla kullandığı bir filmdir. Ustanın vazgeçemediği western sinemasının tüm öğelerini modern bir kovboy öyküsüne taşımasıdır.

Teksas usulü bir kovalamaca ve gangsterliğin hüküm sürdüğü bu alternatif suç öyküsünde, westernlerin vazgeçilmezi "özgürlük" teması hikayenin iskeletini oluşturmaktadır. Her Amerikalı kanunsuzunun eski dünya Avrupa'ya veya kuzey soğuğunu sineye çekip Kanada'ya tüymekten ziyade Meksikaya kaçış planını devreye soktuğu bir özgürlüğe yolculuk hikayesidir.


Peckinpah'ın bir numaralı klasiği Wild Bunch içinde yapıldığı gibi "manasız bir şiddet mi?" yoksa "içinde duygusallık barındıran vahşi bir dünyada ki ayakta kalma mücadelesi mi?" sorularının yanıtlarının eleştirmenlere bırakıp, ustanın vazgeçilmezi slow motion tekniğiyle altlarını bir güzel çizerek seyircisine ulaştırdığı şairane şiddet sahnelerine göz atalım;

Öncelikle sebep ve sonuç ilişkisini akla gelmeyecek sürprizlerle sunulmaktadır. Ortada olası bir çatışma sahnesi olmasına rağmen ilk kurşunu kimin atacağı ve çatışmanın ne kadar süreceği bilinemez. Bu bilinmezlik esnasında bir süre sonra filme veda edecek tüm karakter kısa sekanslar halinde seyirciye gösterilir. Öyle ki bir kaç saniye içerisinde bir düzine insanın bile yüz ifadelerini teker teker görebilmeniz mümkündür.


Bu kısa ön tanışma, çatışma boyunca bir hukuğa dönüşür ve ölen karakterler dahi slow motion'un nimeti olan varolanın iki katı bir zaman dilimiyle ölüm anı dahi olsa seyircinin aklına işlenir. Şiddet sahnelerinin mısraları haline gelmiş bu şiirsel anların mürekkebi ise kuşkusuz yönetmenin sinema dünyasına kazandırdığı bir yenilik olan kan fişekleridir. Ülkemizde yıllarca kullanılan elektrikle torba patlatma tekniğinin üst teknoloji bir versiyonu sayılabilecek bu buluşlar eşsiz şiddet sahnelerine renk katar.

Peckinpah filmlerinin genelinde gözden kaçmayan bir diğer unsurda çocuklardır. Hemen hemen tüm önemli çatışma sahnelerinde ortada bir kıyım yaşanırken çevrede bulunan (genellikle şiddet ortamında doğmuş ve sefalet içinde yaşayan çocuklardır) çocukların gözlerinden bu çatışmanın görüntüsü yansıtılmaya çalışılır.


Cool Aşk:

Sinema tarihinin cool kralı Steve Mc Queen'in önce ki rolleri ile şiddet konusunda bir kıyaslama yapılamasa da "cool" olmak konusunda ki performansı bir Mc Queen karakterine nazaran ortalama bir seviyededir. Buna karşılık filmin çekimlerinden önce senaryo üzerinde istediği bazı değişiklikleri yaptırabilecek bir nüfuza da sahiptir.

Öyle ki tipik bir Peckinpah filmine yakışabilecek hüzünlü bir finale sahip olan orjinal senaryo (Meksika sınırında her iki ülke polisiyle beraber yaşanacak bir çatışmanın ardından ölecek çiftin hazin sonu) Mc Queen'in olanca ağırlığını koyması ile değiştirilmiştir. Değişiklikleri yapan kişi Peckinpah sinemasının sonraki yıllarda en önemli takipçisi olan Walter Hill'dir.


LOVE STORY'nin cici kızı Ali Mac Graw, filmin çekimlerinden önce araba kullanmayı bilmemektedir ve Mc Queen'in yardımlarıyla kısa bir süre içerisinde kaçış şöförü olmaya aday bir tekniğe sahip olmuştur. Aynı durum silah kullanımı içinde geçerlidir. Peckinpah ve Mc Queen'in himayesinde poligonda geçen bir eğitim döneminin ardından filmde göze batmayan bir şekilde rahatça silah kullanan bir kadın haline gelmiştir.

Doc ve Carol Mc Coy çiftinin Bonnie ve Clyde kadar efsanevi ve tabii ki gerçek hayatta da yaşamış karakterler olmasalarda bir kaç sene öncesinden Bonnie ve Clyde filmi ile Peckinpah'ın sinemasını müjdelemiş Arthur Penn'e karşı verilmiş bir yanıt olduğu da düşünülebilir. Bu çiftten gerçek hayata yansıyan tek unsur, filmin çekimi esnasında Mac Graw ve Mc Queen arasında başlayan yakınlaşmanın gerçek hayatta duygusal bir birlikteliğe dönüşmesidir.


Not: 1990'lı yıllara gelindiğinde Amerikan sinemasının 20 yıllık dönemin ardından sıkça başvurduğu bir yol olan, varolan filmlerin yeniden çevrimini yapma furyasından nasibini alan Getaway, Alec Baldwin ve Kim Basinger'in başrolünü paylaştığı vasatın altında ki bir yeniden çevrimle beyaz perdeye uyarlanmıştır.

Yazan: Gökay GELGEC - Yojimbooo

4 Eylül 2008 Perşembe

Arthur BISHOP - THE MECHANIC 1972



THE MECHANIC

"Cinayet, yetkisiz öldürmektir. Herkes öldürür."
Charles Bronson - Arthur Bishop
Mekanik, uluslararası boyuttaki bir yeraltı ögütlenmesinin, muhbirler ve olası düşmanlarını yok eden suikastçılarına verilen isimdir. Arthur Bishop(Charles Bronson) eli çabuk ve temiz ve profesyonelce iş çıkaran bir mekaniktir. Öyle ki örgütle arasında ki bir numaralı arabulucu olan "menejeri" Koca Harry'i (Keenan Wynn) dahi yoketmekten çekinmez.
Baba yadigarı mesleğini sürdürürken, müebbet yalnız olmanın üzerine getirdiği psikolojik yükü ise olanca gücüyle sırtlamaya çalışmaktadır. İç çalkantıları ile boğuşurken Harry'nin doyumsuz ve soğukkanlı oğlu Steve (Jean Michael Vincent) ile aralarında ilginç bir ortaklık doğar. Seksüel arzularını dahi para karşılığı yaptırmak zorunda kalan Arthur'un hayatını renklendirecek bir öğrencisi olmuştur. Steve'in babasının katili Arthur, himayesine aldığı gelecek vaad eden öğrencisine işin püf noktalarını öğretmeye başlar.

Mekaniklerin dünyasında ki büyük işlere kıyasla görece daha ufak bir iş olan uyuşturucu satıcılarının imhası görevi Steve'in ilk sınavı olacaktır. Steve'in bir kaç noktada ki hatası Arthur'un yardımıyla telafi edilerek görev başarıyla tamamlanır.
Ancak örgüt en gözde elemanlarının bir öğrencisi olmasından hoşlanmaz. Hayatının tamamını örgütten izin alarak sürdüreceğine inanmayan yalnız mekanik Arthur, örgütle temasa geçmeksizin kendi başına hareket edemeyeceğini anlamakta gecikmez. Yeni görevleri Güney İtalya'da ki büyük patronlardan birisinin ortadan kaldırılmasıdır ve sırada ki hedef te Arthur'un kendisidir.
Arthur'un ise öldürmek için 1000 yolu vardır ...

Katillerin Katili:
Charles Bronson'un şöhret basamaklarında isminin duyulmasını sağlayan ilk filmler 1960'ların geniş kadrolu ve büyük bütçeli Amerikan yapımlarıdır. Great Escape'den The Magnificent Seven'e içinde avantür unsuru içerip iz bırakan her yapımın kadrosunda bulunmaktadır. 1970'ler ise Bronson'un box-office oyuncusu olduğu yıllardır.
Westernlerle hamuru yoğrulup bir tarafta Sam Peckinpah'ın sineması, diğer yanda ise Kirli Harry ve klonlarıyla 1970'lerin şiddet filmleri furyası, beraberinde VIGILANTE Bronson'u da bir idol haline getirir. Öyle ki filmlerinde tümüyle bir anti kahramanı canlandıran bu kötü/iyi adam seyirciyi kolayca kavrayan usulleriyle 1980'li yılların ortalarına kadar intikam ve avantür sinemasının vazgeçilmez unsurlarından birisi haline gelir.

Winner:
Charles Bronson'un çoklu kadrolardan tek adam olarak filmleri üstlendiği senaryolara geçişinde ingiliz yönetmen Michael Winner'in katkıları büyüktür. Western tarzını dahi beraberce deneyen ikilinin sinemada ki en başarılı çalışmaları ise kuşkusuz intikam ve aksiyon hikayeleri üzerine olmuştur.

İkilinin gözde yapımı DEATH WISH'in (1974) öncesinde beraberce kotardıkları THE MECHANIC, sonrasında aynı konuyu işleyen onlarca birinci sınıf veya B tipi filmin varlığına karşı esrarengiz yapısını korumaya devam etmektedir. Bu başarının sırrı senaryonun zeka ve felsefe konularını birbirlerine çok iyi bir şekilde kaynaştırabilmesinde gizlidir.
Öldürmenin insanın doğasından kaynaklanan bir davranış olduğuna inanan Arthur Bishop sıradan bir katilden çok titizliğiyle nam salan bir kimya profesörü gibi davranmaktadır. Dudak okumadan, onlarca kimyasal karışım ve patlayıcılara kadar onlarca konu hakkında bilgi sahibi bir uzmandır. Kurbanı için en uygun olan ölüm şeklini yine kendisi tayin eder.

Sistemleri birebir örtüşmese de yıllar sonra Luc Besson'un Jean Reno ile beyaz perdeye uyarladığı LEON filminde de ayrı bir mekaniğin öyküsü anlatılmaktadır. LEON'u da MECHANIC gibi özel kılan nokta, kıyıcı bir dünya içinde ki kötü/iyi adamların içlerinde ki bir parça duygusallığı yansıtabilmesidir.
Sam Peckinpah'ın emektar bestecisi Jerry Fielding'in senfonik ve bazı yerlerde jazz'a göz kırpan düzenlemeleri filmin genelinde ki ağır ve esrarengiz tempoyu desteklemektedir. Bestecinin 1980 yılında vefat etmesinin ardından bir toplama serisi içerisinde yer alan bu müzikler son yıllarda film müzikleri endüstrisinin arşivlenmesinde ki yeni girişimciliğin bir sonucu olarak filmden izole edilmiş özel kayıtlarıyla geçtiğimiz yıl albüm olarak yayınlanmıştır.

Filmin lobi kartlarından örnekler:
Not: THE MECHANIC'in 2008 tarihli yeniden çevrimine ilişkin taze bilgilere imdb üzerinden ulaşabilirsiniz.
Yazan: Gökay GELGEC - Yojimbooo