31 Aralık 2008 Çarşamba

Mutlu Yıllar


Sinematik Mafia

Mutlu, Sağlıklı,
huzurlu ve sinema dolu
bir 2009 yılı diler.

27 Aralık 2008 Cumartesi

Salvatore GIORDANO - JOHNNY COOL - 1963


JOHNNY COOL
"Sen artık bir ölüsün ve Sicilya'da hiçbirşeysin."
Henry Silva-Salvatore Giordano

Salvatore Giordano (Henry Silva), faşist dönemin İtalyasında sıradan bir köylü çocuğuyken 12 yaşında karşılaştığı şiddet ve savaşın dünyasıyla hayatını bambaşka bir yola adamak zorunda kalır. Ailesini savaş sırasında kaybeden küçük çocuğun aile diye sarılabileceği tek dayanağı Sicilya dağlarında ki silahlı direnişçilerdir.

Savaşın ardından alıştığı yaşam şartlarını eşkiyalıkla sürdürerek Güney İtalya'da hatrı sayılır bir şöhret edinir.Çok geçemeden askeri bir tim Salvatore ve çetesine operasyon düzenleyerek, bu eşikiya efsanesine son verir. Ancak operasyonun ardından köye getirilen cesetlerden birisinin yüzü tanınmayacak haldedir. Bu ceset resmi kayıtlara Salvatore Giordano olarak geçirilir...


Yerine bir başkasını öldürterek Salvatore'yi gizleten esrarengiz kurtarıcı ondan, Sicilya kökenli azılı gangster Johnny Colini'nin ailesinden bir oğul olarak Amerika'ya gitmesini istemektedir. Bunun anlamı Amerika'da ihanete uğrayan patronun intikamının alınmasıdır. Sicilyada ölü bir adam olan Salvatore, Chicago'da Johnny Colini olarak yeniden doğmayı kabul eder.

Sert Sicilyalı Salvatore'nin şöhreti kısa sürede Chicago, Las Vegas ve Beverly Hills'te "Johnny Cool" olarak anılmaya başlar. Oyunu kurallarına göre oynamaktansa başına buyruk eşkiya metotlarından taviz vermeyen bu anti kahraman, Chicago'dan itibaren hayatına giren "kadını" Dare (Elizabeth Montgomery) ile birlikte kurnazca planlarını uygulamaya koyar.

Kumar dünyasının patronları ve İtalyan kırması Amerikan ganglerin lideri Vincenzo Santangelo (Telly Savalas) günden güne yükselen rakiplerine karşı hiçte konuksever davranmayacaktır.


Domuz bağı ve Kadın:

Johnny Cool, blogumuza bir kaç kez konuk olan Henry Silva'nın gangsterlerin dünyasında ki hikayelerde ilk kez ciddi olarak başrolde oynadığı filmdir. Silva'ya bu dünyada kendisine has şöhreti kazandıran filmler her ne kadar İtalyan yapımları olsa da bu filmde içeriği gereği Silva'nın sinemada ki anavatanı sayılabilecek Sicilya bağlantısını korumaktadır.

Sinema dünyasında Cosa Nostra ve Mafia kelimelerinin ağıza alınma cesaretinin gösterilmediği dönemde genel olarak Gang tabirinin tüm organize suç ve illegal ilişkiler yumağının kilit parolası olduğu söylenebilir. Organizasyon ve büyüme yeteneğinin, politika kabiliyeti ve işbirliğiyle doğru orantılı olduğu gözönüne alındığında, Salvatore Giordano'nun hikayesinin hüzünlü finali tek başına büyüyebilme devrinin kapanmış olduğunun bir örneğidir.


Eşkiyalık her ne kadar eski çağın bir öğesi olarak kalsada, Johnny Cool'un gerçek hayattan taşıdığı bazı öğeler İtalyan mafyasının geleneklere bağlılık konusunda muhafazakarlığını da içermektedir. Aileden infaz edilmesi gereken üyelerin kanının akıtılmaması ve bunun için domuz bağı kullanılması filmi takip eden bir kaç yıl içinde çekilerek Godfather'in esin kaynaklarından birisi olan Kirk Douglas'lı Brotherhood filminde daha detaylı olarak işlenmektedir.

Kadınlar konusunda ise Silva ve Montgomery ikilisinin birlikteliğinin romantik bir gangster çift gibi olduğu söylenemez. Dağlı bir erkeğin yaklaşımıyla kadınını genellikle her tür işte bir sıyrılma aracı olarak kullanan Johnny Cool'un en büyük ihaneti, (doğruluk adına!) kadınından görmüş olmasıda kaçınılmazdır.


Johnny Cool Nostaljisi:

William Asher yönetiminde ki Johnny Cool, Sinematik Mafia içerisinde zaman zaman göz gezdirdiğimiz erken dönem Amerikan usulü gang sunumlarının yeni ve eski jenerasyonlar arasında ki bir geçiş noktasıdır. Siyah ve beyazın zerafetini oldukça başarılı bir senaryoyla buluşturan bu kayıp hazinenin bir tutam nostaljiye ihtiyaç duran Amerikan izleyicisi kadar, suç sineması meraklılarınca da beğeniyle karşılanmaktadır.

Amerikan izleyicisinin gözüyle 60'ların Las Vegas'ı ve Beverly Hills'ini Hollywood tarafından kotarılmaya ihtiyaç duymaksızın tüm doğallığıyla görebilmek, Yeşilçam romantizminin vazgeçilmez öğelerinden birisi olarak filmlerde görmeye alıştığımız 60'lar Boğaziçisinin bakir tepelerini görmekle aynı tadı vermektedir.


Bununla beraber, Sammy Davis'in kısa rolde bir kumarbaz; genellikle saçsız olarak izlemeye alıştığımız Telly Savalas'ı yarı saçlı olarak izleme şansına sahip olabilirsiniz.

Billy May tarafından bestelenen filmin müzikleri, Crime Jazz'ın kendi çağında en seçkin örneklerini arka planda bir an durmaksızın vermektedir. Ayrıca Amerikan usulü balladlı anlatımın vazgeçilmezi olarak filmin açılış ve kapanış temalarıda birer şiirle desteklenmiştir.
Yazan: Gökay GELGEC - Yojimbooo

Johnny Cool Resim Albümü:



23 Aralık 2008 Salı

Kurtlar Vadisi Analizi: Son Bölüm


Konseyin açılımları ve dizinin çıkmazları:
Halk arasında gerçek hayatta Çakır gibi tiplerin herşeyin başı olduğu düşünüldüğünde, Kurtlar Vadisi dizisi mafya ve konsey konsepti ile aslında doğru saptamalar yapabiliyor. 70'lerde aktif olan ve konseyin veya mafya kurullarının yerini kukla oynatanların aldığı da bir gerçek. Ancak dizide sembolize edilmiş (veya sembolize edilmeye çalışılan) bu olaylar ülke meselelerine girdikçe dizinin sonuna doğru bir kısır döngü içine girdi. Zaten Kirve ile konu iyice dallanıp budaklandı ki her yönü ile aynı olan; Pala ve Polat'ı karşı karşıya getirdiler.


Dizinin başında sehem gibi ortak paydalarda birleşen insanların hiç bir çıkar çatışmasına girmeden birbirine gıcık olması çok mantıklı değildi. Bu noktada hikayeyi iyi aktaramadılar.


Çok iyi anlatılmadan yaratılan bir Rus Konseyi ve Karahanlının açıklayamadıkları güç kaybı dizide tek düzeliğin yanında senaryo zayıflığınıda ortaya koydu. Bir de Karahanlı'nın yetiştirdiği ve dizinin başında çıkarcı ve uyanık olan Tuncay'ın KV Pusu'da bir vatansevere dönüşmesi ilginçtir.

İnternet üzerinde dolaşan ve konsey üyeleri ile birebir karşılaştırılan gerçek kişilere gelince ( Bölüm 5'te detaylıca incelemiştik) bu noktada dizi epeyce başarılıdır. Bence dizinin en güçlü yönü gerçek hayattaki bazı kişileri alıp bunları 2-3 parçaya bölerek konsey içinde dağıtmış olmalarıdır. Bu haliyle dizinin başında yazan ve olayların gerçek hayatla alakalı olmadığı teorisinide güçlendiren ve diziye dinanizm getiren bir noktadır.

Dizi ilerledikçe Laz Ziya gibi şahsına münhasır mafya babalarının yok olduğunu görüyoruz aslında ve gerçek hayatta da bu tip mafya babalarının nesli tükendi. Bunların hepsi çok güzel birer kurgu ama sen gelde kahvehanedeki vatandaşa veya gazeteye ilan veren vatandaşa anlat ...


Konsey Paradoksu ve çelişki:
Kurtlar Vadisi Pusu dizisi ile beraber, herşeyin üstünde olan bir konsey ve garip ilişkiler zinciri ortaya konulmaya başlandı. Aslında kurulan mantık çok saçma değildi ancak dizinin kendi içindeki çelişkileride ortaya serdi. Sanırım bu tip diziler için kendi inandırıcılığını yitirmek kadar kötü birşey olamazdı ve bence bu şekilde bu yapılmaya başlanıldı.


Mesela aşağıda youtube üzerinde bulduğum ve Memati ile Abdülhey arasında geçen bu dialog bir şekilde hem dizinin hem de eski konseyin haliyle eski dizide anlatılanları bir çorbaya dönüşmesi anlamına geliyor. Çünkü birbirinden habersiz olarak bu konseyleri belirtmeye başladığınızda İstanbul Sefirinden tutun bütün ilişki ağı insanların kafasını bulanıklaştırıyor. Çakır gibi bir ağır abinin yanında büyüyen Memati ise bir şekilde şaşırıyor (o noktada güzel oyunculuk var)



Memati'nin sorduğu sorular ve Abdülhey'in cevapları bir açıdan senaryo ekibinin beyin jimnastiğinin ekrana yansıması gibi gözükse de yeni büyükler konusundaki açık ve belirsizlik, dizinin hem yumuşak karnı hem de senaryoyu gereksiz yere genişletmek anlamına geliyor bence. Bu noktayı bukadar detaylı ele almamın bir diğer sebebi ise mafya konusunda dizinin ne kadar yetersiz kalıp kendi ile çelişkiler içine girdiğidir.


Dizi ısrarla yurtdışını, dünyadaki diğer mafya gerçeklerini ve Türk mafyasının ilişkilerini görmezden gelerek hem kendi kısır döngüsünü yaratıyor hem de gerçekçi olduğunu iddia etmesine rağmen dar bir alanda tükeniyor. Belkide bu nedenle dizinin gündelik olaylara yaklaşımı, günlük olayları analiz etme ve ele alma şekli çoğumuzu rahatsız ediyor ve doğru analizler olarak öne çıkmıyor.

Çünkü her ne kadar belli bir siyasi yaklaşımı anlatsa da ister istemez gerçeklerin bir çoğuna dokunmak zorunda kalacaktır.


Sonuçlar:

Bugün son 3 yıllık dönemi ele alırsak Kurtlar Vadisi günümüz olaylarını analiz etme iddiasındaki bir dizidir. Birçok değişkene rağmen konuyu sadece bir yönüyle ele almaya devam etmektedir. Bu haliyle aksiyondaki değişim göze çarpıyor. Tabi Osman Sınavsın yokluğunun getirdiği farkta uzun vadede hikayeyi yaymak olarak giderilmiş gibi.

Dizi üzerine analizlerime burada son verirken ilerleyen aylarda dizi ile paralel başlıklar açarak Yeni Sezon , Muro ve Dizinin Yeşilçam'a Göndermeleri'ne yer vereceğim. (Dizinin yine 3 yıldır Yeşilçamda ki köklerinden uzaklaştığını eklemeden geçemeyeceğim.)
Beni bu satırlardan takip eden arkadaşlar benim bir Kurtlar Vadisi hayranı olduğumu düşünmesinler. Yine de sevdiğim ve sevmediğim yönleri ile diziyi objektif bir şekilde analiz etmeye çalıştım. Bu kadar fazla izlenen ve ilk dönemlerinde gerçekten özenilerek işlenmiş bir konuya sahip bir diziyi belli kalıplar ile yargılamak istemedim.

Sonsöz:
Son olarak bu dizinin son dönem Türk sineması içinde önemli bir yeri olduğunu unutmayalım. Bugün eski Yeşilçam'ın yerini dizilerin aldığını söylemek çok yanlış olmaz zaten. Bu iyimidir yoksa kötümüdür bunu bize zaman gösterecek.

Kurtlar Vadisine gelince; Bütün gizemini yitirmiş olsada ... Muro, Bulut, Hakan ve İskender gibi tiplemeler ile yinede maceraseverler için iyi bir malzeme.
Utku ULUER - 2008

SON
Kurtlar Vadisi analizlerinin diğer bölümlerine buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

18 Aralık 2008 Perşembe

Jeff HESTON - CITTA VIOLENTA - 1970


VIOLENT CITY

"Godfather size reddedemeyeceğiniz bir teklif sunar,
Violent City size hiçbir alternatif sunmaz"

Charles Bronson

Uzman kiralık katil Jeff Heston(Charles Bronson) yeterince yaşlanmış bir patronu hallettiği işin ardından sevgilisi (Jill Ireland) ile Karayipler tatilinin keyfini çıkarmak istemektedir. Adaya ayak basmalarından itibaren peşlerine takılan meslektaşlarından ustaca kurtulan Jeff, bu takibin altından son işinin finansörünün çıktığını anlar ancak bilmediği nokta sevgilisinin de rakibiyle ortak çalıştığıdır. Mermilerden kurtulmayı başaran Heston, demir parmaklıklardan kurtulamaz ve kendini sonunu bilemediği bir hapishane macerasının içinde bulur.

Hapishane içerisinde tarantula ile kendisini yoketmeye çalışan düşmanlarının arasından avukat dostunun yardımıyla kurtulan Heston, intikamını almak ve sevgilisiyle hesaplaşmak için New Orleans'a gelir. Şehir kiralık katili, kendi intikamından çok daha büyük bir kurmaca ile karşılar. New Orleans'ın suç patronu Weber (Telly Savalas) Heston'dan kendi karısını öldürmesini istemektedir. Patronun ölmesini istediği karısı Heston'un saplantıyla bağlı olduğu sevgilisidir.

Jeff'in, New Orleans'ın suç imparatoru, kendisini aldatan bir sevgili ve şahsi intikamı arasında seçim yapması gerekmektedir.


Gerçek Kötüler:

Spaghetti Westernlerin ardından farklı bir şeyler yapmak ihtiyacı hisseden Sergio Sollima önüne getirilen senaryo karşısında öncelikle irkildiğini belirtir. Yönetmen olarak kendisine düşen görev seyircinin sığınabileceği bir iyi karakter bulabilmektir ancak hikayede iyi olarak tanımlanabilecek kimse yoktur. Bu yüzden en insancıl özelliklere sahip kötüyü filmin iyi adamı yapmaya karar verirler...

Bu ilginç karışım, daha önce The Mechanic ile ele aldığımız Charles Bronson'un 70'li yıllara damgasını vuracak kötü-iyi adam kompozisyonunun da başlangıcıdır. Senaryonun gerektirdiği ikili ne Bonnie & Clyde ne de Sam Peckinpah'ın Doc & Carol'u gibi bir çifttir. Tamamen birbirine zıt iki kutubun çekimini yansıtabilecek en güzel örnek te gerçek hayatta da birliklerini sürdüren Litvanya kökenli "çirkin" Bronson ve Britanyalı güzel karısı Jill İreland'dır.

Bu ilginç ikiliden perdeye yansıyan ise, İktidarsızlık ve güvensizlik arasında sevgilisine tecavüz edip üstünlük sağlayacak kadar saplantılı bir kiralık katil ve sürekli onu aldatarak sevgilisinin ona karşı olan seksi zaaflarını kullanan bir meşum kadının ilişkisi kadar çarpık bir fiziksel çekimdir. Ayrıca Bronson'un avantür sahnelerde ki başarısı da kendi alternatiflerini egale etmesini sağlamıştır.


İtalyan Usulü Sıradışılık:

Charles Bronson filmin çekildiği yıllarda Avrupa'da daha popüler bir isimdir ve karşısına çıkarılan "Kingpin" Telly Savalas ise Amerika'da Bronsondan daha ünlüdür. Gerek ana karakterler, gerekse de popülarite konusunda okyanusun her iki yakasınada hitap edebilecek bir filmi oluşturmaya çalışan Sergio Sollima'nın mekan arayışlarının sonucu New Orleans şehrinde noktalanır. Fransız, klasik Amerikan ve yerli kültürlerini içinde barındıran bu ilginç şehrin mafya ve suç filmlerinde Güney İtalya, New York veya Miami gibi sıradanlaşmış mekanlar arasında dikkat çekici olduğunun altını çizmek gerekmektedir.

Filmin ilk çeyreğinde spaghettilerden kazanmış olduğu tecrübeleri bir suç filmine uyarlayan Sollima, hiçbir şekilde diyalog içermeyen, sadece görüntü ve yüz ifadelerine dayalı bir anlatımı izlemiştir. Jenerik müziği haricinde, Bullitt'te ki ne benzer gürleyen araba motorlarının sessizliği bozduğu bu ilk çeyrek kovalama ve silahlı çatışma ile saykodelia'nın bir birleşimidir.


İtalyan Usulü Saykodelia :

Çekimleri ve son kurgusu tamamlanmış olan filmin tek eksiği, kurmacalarla dolu gerilimi tamamlayacak müziklerdir. Sollima'nın kafasında ki alternatifsiz tek isim Ennio Morricone'dir. Yönetmenin çeyrek asırdan fazla bir süre sonra dahi üzerine basarak "tüm zamanların en iyi suç - gerilim temalarını bu film için besteledi ama akademi hala onu görmezden geliyor" şeklinde ki serzenişleri Oscar komitesini etkiledi mi bilinmez ama Violent City'nin müziklerinin bestelenişi sinemanın kendi içinde ki doğurganlığının, hatıralara gebe olduğunun bir örneğidir;

Sollima ve Morricone filmin tamamını beraberce izlerler, finale doğru yaklaşırken göz ucuyla Morricone'yi süzen Sollima bestecinin nerdeyse uyuya kaldığını görür. Film biter bitmez içini kemiren o can alıcı sorunun cevabını almak ümidiyle "Sanırım filmi pek beğenmediniz?" diye sorar, Morricone'nin yanıtı ise şu şekildedir: "Müzikleriniz hazır"

Morricone'nin filmi izlerken kafasında yarattığı müzik sistemi filmdeki tüm karakterlerin kendine özgü bir temayı taşımalarından yanadır. Genellikle tek bir temanın çeşitli varyasyonlarıyla kotarılan onlarca film müziği içerisinde, Violent City'nin müzikleri karaktere dayanan saykodelik, senfonik, duygusal farklılıklar içeren bir kaç ayrı temanın birleşiminden oluşmaktadır.


Filmin müziklerinden örnekleri buraya tıklayarak dinleyebilirsiniz.

Violent City Resim Albümü:




Yazan: Gökay GELGEÇ - Yojimbooo

14 Aralık 2008 Pazar

Haber: Mafya A.$


MAFYA A.$

Silah, Para ve Politika üçlüsünün yönetmemesi gereken bir dünya özlemimizle Reha Erus'un 14 Kasım tarihli yazısını sizlerle paylaşıyoruz;

"Haraç , uyuşturucu ve silah kaçakçılığı , beyaz kadın ticareti, karaborsa , tefecilik, ihaleler, işletmecilik, kumar, müşterek bahis ve pizza...

MAFYA A.Ş’nin yıllık cirosu 130 Milyar Euro’ya ulaştı. Net kar 72 Milyar Euro. Günde 250 Milyon. Saate 10 Milyon ve dakikada 160 bin Euro kazanıyor. Bir "Baba"nın ortalama aylığı 40 bin Euro. En küçük mafya üyesi gözcülük yapıp 1000 Euro alıyor.
İtalyan bütçesinin yüzde 6’sının Mafya’nın elinde oldu açıklandı. Sicilya Mafyası “Cosa Nostra”, Napoli Mafyası “Camorra”, Kalabriya Mafyası “ ‘ndrangheta” ve Bari Mafyası “Sacra Corona”nın bir yıllık cirosunun 130 Milyar Euro olduğu ve bundan net 72 Milyar kar elde ettiği belirtildi.

İçişleri Bakanlığı'nın rakamlarına göre "Mafya A.Ş" bir holding gibi çalışıyor ve kasasına günde 250 Milyon Euro, saatte 10 Milyon Euro ve dakikada 160 bin Euro giriyor.

Mafya sadece 180 bin işyerinden haraç toplamaktan yılda 15 Milyar Euro kazanıyor.

Tefecilikten 21 Milyar 500 Milyon Euro geliyor.

Hırsızlık, soygun ve sahtekarlıktan 1 Milyar Euro elde ediliyor. İhaleler, şantiye malzemeleri, kumar ve müşterek bahis toplamı 24.70 Milyar Euro’yu buluyor.

Tarım, inşaat, gıda sektörleri (pizza ve hamur işleri üretimi), beyaz kadın ticareti, karaborsadan gelir ise 17 Milyar 400 Milyon Euro getiriyor.

Bu cirodan elde edilen 72 Milyar Euro’yu Mafya Babaları bizzat denetliyor. Resmi olarak her baba 40 bin Euro maaş alıyor. Bölge sorumluları ise 10 bin Euro, yardımcıları 7.500 Euro. Kiralık katiller öldürdüğü adam başına 25 bin Euro, normal Mafya üyesi çalışanı 1500 -2000 Euro. En küçük üye olarak bilinen kollayıcılar ise 1000 Euro maaş elde etmekteler.

Üye maaşları, cezaevinde veya firardaki üyelere maddi yardım, silah, mekan, hücre evi giderleri, danışman ve yataklık yapanlara verilen ücretler, yatırımlar, kara para aklama operasyonları, legal harcamalar, stoklama toplam 58 Milyar 710 Milyon Euroluk bir gideri harcama gerektirmekte.

Böylece Mafya A.Ş ‘nin bir yılda elinde kalan net kar 14 Milyar Euro civarında seyretmekte..."

İtalya'da mafyanın kontrol ettiği milyar euro değerinde ki yasadışı cironun tespit edilebilen kısmı, organize suçun kollarının ne denli "titiz" çalışmakta olduğunu kanıtlamakta. Sadece İtalyaya ait olan bu rakamların dünyada adını duyurmuş diğer ülkelerin organize suç oluşumlarının cirolarının katılımıyla "Mafya"nın global seviyede en büyük holdinglerden birisi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Sinematik Ekibi

10 Aralık 2008 Çarşamba

Kurtlar Vadisi Analizi: Bölüm 6



KURTLAR VADİSİ ANALİZLERİ - 6
Türk Sinemasında Konseyler

Aslında konsey konsepti sinemamızda her zaman işlenen ve 70ler ve 80lerde her mafya, avantür filminde yer alan bir kavramdır. Türk sinemasındaki konsey konsepti bir masa çevresinde oturan ve Baba'nın adamları şeklindedir aslında belkide doğru kelime Çete olmalıdır.

Çeteler ile Kurtlar vadisindeki "biat etme" kavramı biraz farklıdır. Bu konseylerden arada sırada bozuk sesler çıkar ama "o sesin kısılması" uzun sürmez. Çoğu filmde bu konsey veya kurul "Baba"dan memnun değildir ve onu yok etmek ister.

Mafyamızın farklı farklı anlatımlara sahip olmasına rağmen bu kurullar veya erken dönem konsey modellerinin genellikle Godfather filminden etkilendiğini düşünmek yanlış olmaz. Bu nokta, Anadolu'nun aşiret kültürü ve İstanbul'un acımasız dünyası ile birleşince kendine has bir yapı oluşturmaya başlamıştı ama "Godfather" nasıl bir filmdir ki bütün bu filmlerin temelini oluşturmuş ve kendisinden sonra hala bizim sinemamızı etkilemiştir hala çözülemeyen bir denklemdir. Bence Türk sinemasında en çok etkilenilen film Godfather'dır.


Türk sinemasında görmeye alıştığımızdan farklı bir mafya kurulu yaratmış olması Kurtlar Vadisi'nin ilginçliklerindendir bunun konsey olarak paylaşılması ise gayet iddialıdır. Kılıç ve Testere konseyin silah gücüdür ancak eski Türk filmlerine göre bu konseyde baskın olan gerçek "Zekadır" yani kaba güç değil. Nizamettin ve Samuel Vanunu oldukça büyük bir yenilik olarak gelişen mafyamızı birazda Amerikanlaştırır. Laz Ziya herhangi bir Cüneyt Arkın, Yılmaz Güney, Kartal Tibet veya Serdar Gökhan filminde yer alan bir mafya masasında (kurulda diyebiliriz) yer bulabilir. Cüneyt Arkın'ın Katillerdeki Ağlardaki Al capone Nuri'nin konseyinden farklı olarak Kurtlar vadisinin konseyi aksiyon içinde direkt olarak yer almıyor. Öte yandan dizide Al Capone Nuri'ye oldukça çok gönderme yapılmıştır. Gerek Cakır'ın bastonu gerek Nuri Alço gibi acımasız bir tablo cizmesi ve giyimine her zaman dikkat etmesi gibi göndermeler yanında Karahanlıya rağmen alemde hüküm süren klasik bir babadır.



Yinede Bu konsey üyeleri içinde geçmişi en fazla anımsatan ise Tombalacı olmuştur ve belkide dizide iyi yönü verilmeyen tek karakterdir. Kumarhaneler ve Türk mafyasının her zaman yanyana durduğunu düşünürsek bu Türk sinemasının bir olmazsa olmazıdır.

Sanırım eski Türk mafyasına yapılmayan tek gönderme Araba galerisi konseptinin dizide pek yer almaması idi.

Sinemamızda genellikle örnek alınan Mafya filmleri Yılmaz Güney'in Umutsuzlarıdır aslında. Burada daha mafya kavramı pek yerleşmemiştir gangster vardır aslında. Ama kabadayımız veya Baba Yılmaz Güney ve konseyimsi bir format Konsey'e en yakın olandır. Birazda dert dinleyen bir mercidir. Organize suçların sinemamızda yerleşmesi mafya kavramınıda ortaya çıkartır bunun için referans alabileceğimiz film Umutsuzlardır. KV'nin en fazla etkilendiği filmlerden birisi olarak Umutsuzları düşünürüm diğeri ise Cüneyt Arkın'ın "Alın yazısı"dır. Birde Kemal Sunal filmlerinde hiç birşey beceremeyen konseyler vardır ki o ayrı bir inceleme konusu olmalıdır.


Aşağıda unutulmaz erken dönem yeşilçam "konseyleri" veya "mafya kurullarına" birkaç örnek vermek istedim eğer sizde bu listeye eklemek istedikleriniz olduğunu düşünüyorsanız lütfen yorum kısmında bizimle paylaşın:

Umutsuzlar
Kilink
Kurban
Katiller de ağlar
Akrep yuvası
Hınç
Cemil dönüyor
Silahlara Veda
Düzen
Baba Kartal


Not: Silahlara Veda, Düzen ve Baba Kartal filmleri anonim bir okuyucumuzun katkılarıyla listeye eklenmiştir.

Gelecek Bölüm: Analizin sonu ve Sonsöz

Yazan: Utku Uluer