29 Ocak 2009 Perşembe

"Popeye" DOYLE - THE FRENCH CONNECTION - 1971


THE FRENCH CONNECTION
"%89 saf eroin"
Gene Hackman - Jimmy "Popeye" Doyle

Newyork Narkotik Büro dedektifleri Jimmy"Popeye"Doyle(Gene Hackman) ve Buddy Grosso(Roy Scheider) yorucu mesailerinin ardından gittikleri bir gece klübünde fütursuzca para harcayan bir kenar mahalle İtalyan dükkan sahibini, "değirmenin suyunu araştırmak" amacıyla takip etmeye karar verirler.

İki ayı bulan izleme çalışmalarının sonucunda peşinde oldukları küçük adamın 32 milyon dolarlık bir bağlantının ara bulucusu olduğunu deşifre ederler. Marsilyalı gizemli iş adamı Alain Charnier(Fernando Rey), Fransız televizyonuna bir belgesel hazırlamak amacıyla Newyork'a gelen ünlü televizyon sunucusu Henri Devereaux'un(Frederic de Pasquale) kuryeliğiyle şehre o döneme kadar benzeri görülmemiş saflıkta eroin getirmiştir.


Departmanda pek sevilmeyen bir polis olan Doyle'un son kez duygularıyla hareket ettiği operasyon bir polis memurunun ölümüyle sonuçlanmıştır. Araştırmayı gizlilik içerisinde yürütebilmek için gerekli olan yasal çalışmaların çoğunda zorluklarla mücadele etmesi gerekir. Bununla beraber takip altında tuttukları gizemli Fransız'ın yeterince kurnaz ve acımasız bir düşman olduğunu farketmekte gecikmez.

Düğümü çözecek ilişkiler yumağı, Fransız plakalı bir Lincoln'un kapı eşiklerinde gizlidir.


Belgesel Polisiye:

French Connection serisinin ilk bölümü, günümüz sinemasının yenilik arayışları içerisinde gerçek insan hikayeleri üzerine şekillenen anlatım biçimlerinin erken dönem örneklerinden birisidir. Bugün Avrupa veya Amerika'da çekilen ve ödüle layık görülen filmlerin temelinde yatan doğallık ve kurmaca ilşikilerinin bağımsız hikayelerle bir araya getirilişi, mekan olarak bahis konusu yerlerin eğer gerekliyse kendi ana dilini ve kendine has insan tipini içermektedir. French Connection'un tipik NY Polisleride bu yöre ve ağız ilişkisini sunan kişiliklerdir.

Newyork Narkotik Büro dedektifleri Eddie Egan ve Sonny Grosso'nun da yer aldıkları filmde ki olaylar aynı dönemde basına yansayan ve Robert Moore tarafından roman haline getirilmiş gerçek bir kuryelik olayından hareketle senaryolaştırılmıştır. Belgesel nitelikli bu çalışmalar, NY Polis Departmanının rahatsız edici sunumu sebebiyle filmin çekiminin ardından dedektiflerin erken emekli edilmesine yol açmıştır.


William Friedkin'in şehrin turistik amaçlı panoramasını (ki günümüzdede Newyork'un florasan temelli ışık yumağının binlerce turiste çekici geldiğini gözardı edemeyiz) sunmak yerine, arka mahallelerinin olanca doğallığını perdeye yansıtması dikkat çekmektedir.

Hikayenin sağlam temellere oturtulması, diyaloglarda özenle işlenmiş sokak argosu ve oyuncuların performansıyla meydana gelen ve bir noktadan sonra rahatsız edici olacak kadar gerçekçi bu arayış, filmin çekildiği yılda 5 dalda akademi ödülüne layık görülmesini sağlamıştır.


Gerilim ve Takip:

French Connection'u çekildiği döneme kadar benzerlerinden ayıran ve ilerleyen yıllarda çekilen filmlere esin kaynağı olmasını sağlayan özellikleri dayatmaca bir gerilim ağındansa doğallıktan ortaya çıkan bir gerilimi yansıtabilmesidir. Mekan seçimlerinin doğallığı, ani ve vurucu geçişlerle yaratılan sürpriz sahneler, seyircilere iyi ve kötünün çizgilerinin keskin hatlarla ayrıldığı ve sonu bilinen bir polisiye hikayeyi değil bilinmezliklerle dolu bir gerilimi sunmaktadır. Bu sistem, filmin başlangıcından ikinci bölümün çekilmesine zemin hazırlayacak sürpriz finale kadar işlemektedir.

Yaya ve arabalı takip sahnelerinde de gerilim - doğallık ilişkisini muhafaza etmeye çalışan Friedkin'in filmin üzerine yaratılan efsane hikayelerden birisinde Gene Hackman'in bizzat kullandığı otomobilin arka koltuğuna yerleştirilen kamerayı kullanan kişi olduğu ve bu sahnenin çekimine ilişkin olarak o mekanda ki (86. cadde) hiçkimseye haber verimediği anlatılmaktadır. İlk olasılığın gerçeklik payı ne kadar yüksek ise, habersiz çekim yapmak gibi bir ütopyanın gerçeklik payıda o oranda düşüktür.


Ödüller:

Gene Hackman'in karakter oyunculuğunda ki yükselişinin ilk örneği olan "Popeye" Doyle'nin ise dönemin diğer kural tanımaz polisleri Kirli Harry (Clint Eastwood) ve Mc Q(John Wayne)'dan çok daha gerçekçi bir karakter olduğu süphe götürmez. Hackman'in yarattığı doğal karakterinde ki başarının devamı Michael Cimino yönetiminde 1980'li yıllardan bir Newyork polisi hikayesi olan Year of Dragon (Mickey Rourke)'da da izlenebilir. Ayrıca 1980'li yıllarla beraber kendi türünde bir marka haline gelen Michael Mann sinemasıda doğallık temelinden hareket eden bir zenginlik sorgulamasına sahiptir.

Filmin oyunculuk başarısı incelendiğinde; Hackman'in yardımcısı Buddy rolünde ki Roy Scheider ve Fernando Rey'in sağ kolu Marcel Bozzuffi(Pierre) Avrupalı Fetiş Katil rolünde döktürmektedir. Ayrıca filmin kurgu masasında çöpe giden sahnelerinin bir bölümüde, Pierre'nin tek gecelik fahişe ile beraber geçirdiği sado mazo sekanslarını içermektedir.


French Connection'a ödül getiren 1971 yılı Oscar kategorileri:

En iyi film
En iyi yönetmen
En iyi başrol oyuncusu
En iyi kurgu
En iyi senaryo

Don Ellis'in ürkütücü jazz temalarıyla süslenmiş tipik 70'ler funkie anlayışının deneysel yorumlarla sunulduğu müziklerden örnekler için buraya tıklayınız.

Yazan: Gökay GELGEÇ - Yojimbooo


FRENCH CONNECTION lobi kartları:


2 Ocak 2009 Cuma

COREY, VOGEL, JANSEN - LE CERCLE ROUGE - 1970


LE CERCLE ROUGE

"Bir gün erkekler karşılaşacaklarsa,
Uzaklaşan yolları ne olursa olsun,
Söylenmiş günde, kaçınılmaz şekilde,
Kızıl Çemberde bir araya geleceklerdir."
Siddhartha Gautama Buddha

1 - Komiser Mattei(André Bourvil) şehir dışında yakaladığı özel tutuklusu Vogel'i (Gian Maria Volonte) bizzat mahkemeye çıkarmak amacıyla tren yolculuğuna yetişmeye çalışmaktadır...
2 - Corey(Alain Delon) hücresinde koridordan gelen ani bir sesle gözlerini açar...

1 - Trene yetişen Mattei, uykusundan uyanan Corey'in aksine stresli bir yolculuğun son çeyreğinde bir parça uykuya ihtiyaç duymaktadır. Vogel'i ranzanın üst katına kelepçeleyerek, başucunda ki okuma lambasını söndürür ve gözleri yavaş yavaş kapanmaya başlar.

2 - Yatağından doğrulan Corey'in karşısında eski iş arkadaşlarından birisi vardır ve hapisten bir kaç saat içerisinde çıkarılacağını kendisine müjdeler. Bu iyiliğin karşılığında kendisinden istenilen, yüklü bir mücevher soygunu işidir...


1 - Matteinin bir anlık dalgınlığını fırsat bilen Vogel, çengelli iğnenin yardımıyla kelepçesinden kurtularak kendini vagonun camından dışarı atar...

2 - Tahliye olan Corey, kendisini içeri yollayan ve patronun karısı olan eski aşığından içeride yattığı süreye karşılık, patronunun kasasında ki tüm parayı alarak şehir dışına kaçar ...

1 - Vogel şehirler arası yol üzerindeki bir cafede park halinde ki araçlardan birinin bagajına saklanır. Araç Corey'e aittir.
1 - 2 - 3 : Kaderleri kesişen iki adamın yolu, alkolün halisünasyonlarıyla boğuşan polis eskisi Jansen (Yves Montand) ile buluşur. Hedeflerinde mücevher soygunu işi vardır.

Kızıl çember tamamlanmıştır...


Minimalist Serie Noir:

1930'ların Nazi Almanyasından göç eden Alman sinemacıların, zamanında finansal açıdan ihtişamlı Amerikan sinemasına karşı geliştirdikleri ihtişamlı görsel sunum (ışık oyunlarıyla temellendirilen dışavurumculuk) beraberlerinde Amerikaya taşıdıkları bir kültür olarak gelişimine başlar. 1930'lar Amerikasının Gang filmlerinin karanlık atmosferi bu sunumlar için biçilmiş bir kaftandır. Gerek senaryo gerekse de kurgu açısından Kara Filmlerin ilk örnekleride bu döneme rastlamaktadır.

Kara film bir tarz olarak Hollywood kökenli kabul edilmesine karşın özellikle Avrupa'da da kendi örneklerini yaratmış olması kaçınılmazdır. Burada ilk örneği Hollywood'un fişlemesinden nasibini alarak Fransaya gitmek zorunda kalan ve orada çektiği Rififi ile Jules Dassin vermektedir. Siyah ve beyazın kontrast zarifliğinin cazibesine karşı, Jean Pierre Melville'nin tek renk ışık üzerine şekillendirdiği kendi kara tarzıda aynı derecede etkilidir.


Ülkemizde Ateş Çemberi olarak bilinen Le Cercle Rouge, Jean Pierre Melville'nin doğu felsefeleri ve minimalizm üzerine Le Samourai ile başlayan örnek üçlemesinin ikinci bölümüdür. Filmin her karesinde sadelikten ödün vermeden, ustaca yakalanan doğal bir ihtişam ve insan-nesne birlikteliği söz konusudur.

Le Samourai'nin ölü karakterleri gibi Ateş Çemberini tamamlayan bu üç soğukkanlı adamda konuşmaya fazla ihtiyaç duymazlar. Rol dağıtımı incelendiğinde özellikle Yves Montand'ın sinema kariyerinde alışılagelmiş örnek salon adamı veya alfa erkek karakterlerine tezat bir şekilde alkol bağımlılığını gizlemeye çalışan, psikolojik problemli polisi canlandırması dikkat çekmektedir.


Kötülerin dünyası kadar, Vogel'in peşinde ki görev adamı André Bourvil'in Komiser Mattei karakteriyle istendiği zaman polisin olaylara ne kadar çabuk ve eksiksiz müdahele edebilme gücü olduğunun altı çizilmektedir.

Kanun koruyucu veya kanunsuzlar arasında ki farkta sorumlu bulundukları çevrelerle sınırlıdır.

Melville, kara filmlerin olmazsa olmaz özelliklerden birisi olan müzikal motifsizlik öğesini soygun sahnesinde kullanmaktadır. Müzikal temaya ihtiyaç duymaksızın doğal sesler veya alabildiğine sessizlikle yaratılan bu atmosferin en olgun örneğini serinin üçüncü bölümü Un Flic'te görebilmek mümkündür. Sessiz soygun sekansının haricinde filmin geneline hakim olan Eric Demarsan imzalı crime jazz motifleri, bu trajik kara hikayeye işitsel bir anlam katmaktadır.


Filmin müziklerinden örnek melodiler için buraya tıklayınız.

Yazan : Gökay GELGEÇ - Yojimbooo

LE CERCLE ROUGE RESIM GALERISI: